24 Ağustos 2007 Cuma

TV de Şiddet ve Çocuklarınız: Etkilenmemeleri İçin Neler Yapabilirsiniz?

TV de Şiddet ve Çocuklarınız: Etkilenmemeleri İçin Neler Yapabilirsiniz?
Mine ÖZKAMALI

Araştırmalar şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışların yaşamın erken dönemlerinde öğrenildiğini göstermektedir. Ancak, yine araştırmalar, çocukların duygularını şiddet kullanmadan ifade edebilmeleri için ailelerinin büyük yardımı olabileceğini de göstermektedir.
Bu yazı, anne-babaların gençlerde gözlenen şiddeti azaltmak için aile içinde, okullarda ve toplumda neler yapabileceklerini görmelerinde yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.

Çocuklarınız için yapabilecekleriniz:

Anne-babalar çocuklarının güven ve sevgi dolu bir evde yaşamalarını sağlayarak şiddeti azaltmada önemli bir rol üstlenebilirler. Aşağıda bu konuyla ilgili bazı öneriler verilmektedir. Bunların hepsini harfiyen yerine getiremeyebilirsiniz. Ama elinizden geleni yaparsanız, çocuklarınızın içinde yaşayacakları dünyayı onlara daha az zarar verici hale getirebilirsiniz.

Çocuklarınıza yönelik sevgi ve ilginiz sürekli ve tutarlı olsun:
Kendisini güvencede hissedebilmesi ve diğerlerine güvenebilmesi için, her çocuğun anne-babasıyla ya da bir yetişkinle güçlü , sevecen bir ilişki, bir "bağ" kurabilmesi gerekir. Kendisine sevgi ve ilgi gösteren bir yetişkinle böyle bir bağ kuramayan bir çocuğun, düşmanlık duyguları içinde gelişmesi ve "zor" bir genç olması ihtimali vardır. Kendileriyle çok küçük yaşlardayken ilgilenilmiş çocuklar arasında , "sorunlu davranışları" olan gençlere daha az sayıda rastlanmaktadır.
Bir çocuğa her zaman sevgi gösterebilmek hiç de kolay bir şey değildir. Hatta eğer genç, deneyimsiz ya da çocuğunu tek başına yetiştirmek durumunda kalan bir anne ya da babaysanız, çocuğunuz hasta ya da özel ihtiyaçları olan özürlü bir çocuksa, bu iş daha da zordur. Eğer çocuğunuzu idare etme konusunda herkesinkinden daha farklı güçlükler yaşıyor ve çok zorlanıyorsanız, bunu çocuğunuzun doktoru ile ya da bir başka hekimle tartışınız. Eğer çocuğunuzun görünen tıbbi bir problemi yoksa, bu durumda bir psikoloğa başvurabilirsiniz. Böylelikle, çocuk yetiştirme konusunda bilimsel kanıtlara dayalı bazı yöntemler hakkında bilgiler edinebilirsiniz.
Çocukların kendi akıllarının olduğunu unutmamak çok önemlidir. Çocuklarınızın giderek artan bağımsızlık ihtiyaçları ve bu ihtiyacı doyurmaya yönelik davranışları bazen sizleri kızdırabilir, engelleyebilir ya da hayal kırıklığına uğratabilir. Onlara herhangi bir tepki göstermeden önce, durumu çocuğunuzun bakış açısından değerlendirme konusunda göstereceğiniz istek, sizin de kendi duygularınızla başetmenize ve daha sabırlı davranmanıza yardımcı olur. Çocuklarınıza öfke ve düşmanlık dolu sözler ve davranışlarla tepki vermekten kaçınmak için elinizden geleni yapın.

Çocuklarınızı gözetim altında yönlendirin
Çocuklar kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar, cesaretlendirilmek, korunmak ve destek almak için ebeveynlerine ve aile üyelerine muhtaçtırlar. Uygun yönlendirme ve gözetim olmadığı zaman, ihtiyaç duydukları bu rehberlikten yoksun kalacaklardır. Araştırmalar, zamanında ve yapıcı bir yönlendirme almayan çocukların davranış problemleri olduğunu göstermektedir.
Çocuklarınızın her zaman nerede olduğunu, arkadaşlarının kimler olduğunu bilmekte ısrarlı olun. Çocuklarınızı kendiniz gözetemeyecekseniz, bir başka yetişkinin gözetiminin altında olduklarından emin olun. Çok kısa bir süre için bile olsa çocuklarınızı evde yalnız bırakmayın.
İlkokul yaşındaki ve daha ileri yaşta olan çocuklarınızın, bir yetişkinin gözetiminde yapılan, okul-dışı spor faaliyetlerine, eğitim programlarına ya da düzenli ve yapılandırılmış eğlencelere, katılmalarını teşvik edin. Değerlerine saygı duyduğunuz kurum, kuruluş ya da bireylerin yönetiminde olan toplumsal programlara kaydettirin.
Gözetim altında yapılan eğlence faaliyetlerine çocuklarınızla birlikte gitmeye çalışın ve diğer kişilerle ilişkilerini izleyin. Diğer çocukların aşağılayıcı, tehditkar, küfürlü konuşmalarına onun nasıl cevaplar verdiğine; vurma, çarpma davranışları ile öfke ifadelerine nasıl tepki gösterdiğine dikkat edin. Kızgınlık ve öfkenin ifadesi için bu tür davranışların uygun yöntemler olmadığını çocuğunuza anlatın ve benzer biçimde davranmasını engelleyin.
Çocuklarınıza uygun davranışları öğretebilmek için kendiniz model olun
Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları ve davranışlarının onlar üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden ve akrabalarımızdan gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir güç ve güven kaynağı olabilirler. Çocuğunuzun olumsuz arkadaş baskısı altında olduğu, şiddetin yoğun rastlandığı bir ortamda yaşadığı ya da davranış bozuklukları olan öğrencilerle aynı okullara gittiği durumlarda bu değerler özellikle önemlidir.
Çocukların çoğu, bazen saldırganlaşıp bir başka insana vurabilirler. Bu tür şiddete yatkın davranışların olası tehlikeleri hakkında çocuklarınızla konuşurken kesin olun. Sorunlarını şiddete başvurmadan daha yapıcı yöntemlerle çözmüşse, onu bunun için takdir ettiğinizi hemen belirtin ve ödüllendirin. İyi davranışlarına daha fazla dikkat gösterilerek ve takdir edilerek, çocukların bu davranışlarını tekrar etmeleri ve sürdürmeleri sağlanabilir.
Çocuklarınızın sorunlarını saldırgan olmayan yöntemlerle çözmelerine yardımcı olabilmek için aşağıdaki önerilerden yararlanabilirsiniz.
Sorunlarını onlarla birlikte tartışın.
Sorunlarını şiddet kullanarak çözmeye kalkarlarsa neler olabileceğini sorun.
Sorunlarını şiddet kullanmadan çözmeye kalkarlarsa neler olabileceğini sorun.
Bu tür bir, "birlikte sesli düşünme" egzersizi, çocuklarınızın şiddete başvurmanın yararlı bir yöntem olmadığını görmelerinde yardımcı olacaktır.
Anne-babalar bazen farkında olmadan şiddet dolu davranışları teşvik edebilirler. Örneğin bazı ebeveynler, erkek çocuklarının kavga etmeyi öğrenmeleri gerektiğini ileri sürerler. Çocuklarınıza anlaşmazlıklarını, tehdit, yumruk ya da silah kullanarak değil, sakin ve yerinde kullanılan sözcüklerle çözmelerini öğretin.
Boş zamanları için yapıcı, şiddet-dışı oyunlar, faaliyetler bulmalarında çocuklarınıza yardımcı olun. Onlara sizin de bir zamanlar hoşlandığınız oyunları, spor faaliyetlerini, hobileri öğreterek, kendi beceri ve yeteneklerini geliştirmelerinde destek olun. Küçük çocuklarınıza hikayeler okuyun, daha büyüklerini kütüphanelere götürün ya da akrabalarınız arasından değer verdiğiniz, hayran olduğunuz, çevresi ve diğer insanlar için birşeyler yapmış olanların hayat hikayelerini anlatın.
Çocuklarınıza vurmayın
Çocuklarınıza ceza vermek için onları itmek, kakmak, tokatlamak, vurmak ya da dayak atmak gibi davranışlar, onlara sorunlarını iterek, kakarak, vurup, çarparak çözmenin uygun olacağı; ceza vermeleri gerektiğinde onların da benzer şekilde cezalar verebilecekleri mesajını vermektedir.
Fiziksel cezalar istenmeyen davranışları ancak belli bir süre için durdurabilmektedirler. Hatta çocukların çok sert cezalara bile uyum yapabildiği bu nedenle de cezanın hiç bir etkisi kalmadığı bilinmektedir.
Oysa ki fiziksel olamayan disiplin yöntemleri çocukların duygularıyla daha kolay başaçıkmalarına yardımcı olmakta; sorunlarını şiddet-dışı yöntemlerle çözebilecekleri yolları öğretmektedir. Aşağıda bazı öneriler bulacaksınız:
Çocuğunuzun her yaşı için bir dakika sürecek şekilde, sesini çıkarmadan bir köşede oturmasını isteyebilirsiniz. (Bu yöntem çok küçük çocuklarla kullanılamaz)
Bazı izinlerini ya da harçlığını geri alabilirsiniz
Arkadaşları ile çıkmasına ya da bazı okul/toplum etkinliklerine katılmasına izin vermeyebilir evden dışarı çıkarmayabilirsiniz (Bu ceza daha çok büyük yaştaki çocuklar ve ergenler için uygundur)
Harçlığın, önceden verilmiş izinlerin geri alınması ya da evden dışarı çıkarmama gibi cezaların, tutarlılıkla ve kısa süreler için uygulanması daha uygundur.
Hata yaptıkları zaman çocukların bu hatalarını düzeltebileceklerine inanabilmeleri lazımdır. Hatalardan nasıl öğrenilebileceğini onlara gösteriniz. Hatalarını bulmalarına, gelecekte benzer hataları yapmaktan nasıl kaçınabileceklerini anlamalarına yardımcı olunuz.
Bu tür durumlarda çocuklarınızı aşağılamamanız, utandırmamanız özellikle önemlidir. Çocuklarınızın her zaman için sizin sevginizi ve saygınızı hissetmeye ihtiyaçları vardır.
Davranış değiştirme yöntemlerinden biri de hatalı davranışları cezalandırmak yerine, olumlu davranışları ödüllendirmektir. Takdir etme, ilgi, şevkat göstermenin en etkili ödüller olduğunu unutmayın.


Kurallarınız ve disiplin yöntemleriniz konusunda tutarlı olun
Bir kural yaptıysanız onu yerine getirin ve vazgeçmeyin. Çocukların kendilerinden hangi davranışların beklendiği konusunda açıklığa ve belirginliğe ihtiyaçları vardır. Oluşturduğunuz bir kuralın yerine getirilmesi konusunda gelişigüzel biçimde davranırsanız, bu sadece çocuklarınızın kafasını karıştıracaktır ve "kaçamak yollar" aramalarını destekleyecektir.
Kurallarınızı oluştururken olanaklar ölçüsünde çocuklarınızın da katılımlarını sağlamaya çalışın. Neyi beklediğinizi ve kurallara uyulmadığı zaman ne tür sonuçlarla karşılaşacaklarını açıklayın. Böyle bir yaklaşım, onların hem kendileri hem de çevrelerindeki insanlar için en iyi olanı elde edebilmeleri amacıyla neler yapmaları gerektiğini öğrenmelerini sağlayacaktır.

Çocuklarınızın ateşli silahlara ulaşamayacaklarından emin olun
Silahlar ve çocuklar çok öldürücü bir bileşimdir ve biraraya getirilmemelidir. Eğer kullanıyor ya da evinizde bulunduruyorsanız, silahların ya da diğer öldürücü araçların tehlikeleri konusunda çocuklarınızı bilgilendirin. Eğer evinizde tabanca ya da tüfek varsa, içini boşaltıp, kurşunları ve silahları ayrı ayrı kilitli dolaplarda saklayın. Doldurulmamış bile olsalar bu silahları asla çocuklarınızın bulabilecekleri yerlerde saklamayın.
Asla üzerinizde tabanca ya da öldürücü bir silah taşımayın. Silah taşımanın çocuklara verdiği mesaj, sorunların silahlarla çözülebileceğidir.

Çocuklarınızın çevrenizde ya da evinizde şiddet görmelerini önlemeye çalışın
Evdeki şiddet çocuklar için korkutucu ve zararlıdır. Çocukların korku duymadan, sevgi içinde yaşayabilecekleri güvenli bir eve ihtiyaçları vardır. Evinde şiddete tanık olan çocukların, ileride mutlaka şiddet gösterecekleri söylenemese de karşılaştıkları sorunları şiddete başvurarak çözmeye "yatkın" olacakları söylenebilir.
Evinizi şiddetten uzak, güvenli bir yer haline getirmek için elinizden geleni yapın ve kardeşler arasındaki şiddet içeren davranışları kesinlikle engelleyin. Anneler babalar arasındaki düşmanlık ve saldırganlık dolu kavgaların da çocukları çok korkutacağını ve onlar için kötü örnekler oluşturacağını unutmayın.
Eğer evinizdeki bireyler birbirlerini sözel ya da fiziksel yöntemlerle incitiyorlarsa ya da kötüye kullanıyorlarsa, çevrenizdeki bir psikologdan yardım almanızı öneririz. Bu profesyonel kişi, sizin ve ailenizin,şiddetin hangi nedenlerle oluştuğunu ve durdurulabilmesi için neler yapılabileceğini anlamanızda yardımcı olacaktır.
Bazen çocuklarınızın sokaklarda, okulda ya da evde şiddete maruz kalmasını engelleyemeyebilirsiniz. Bu durumlar olduğunda, yaşadıkları korku duygularıyla başedebilmeleri için kendilerine yardım etmeniz gerekebilir. Onlara bu konularda yardımcı olabilecek kişiler arasında okulundaki rehber öğretmeni ya da bir psikologu sayabiliriz.

Çocuklarınızın medyadaki şiddete çok fazla maruz kalmalarını önlemeye çalışın
Televizyonda, sinemada ya da bilgisayar oyunlarında çok fazla şiddet izlemenin de çocuklarda saldırgan davranışlara yol açtığı bilinmektedir. Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun izlediği şiddet miktarını kontrol altında tutabilirsiniz. Aşağıda bazı öneriler bulacaksınız:
Televizyon izlemeyi günde bir ya da iki saat ile sınırlandırın.
Çocuklarınızın hangi televizyon programlarını izlediklerini, hangi filmlere gittiklerini ve hangi tür bilgisayar oyunlarını oynadıklarını bilin.
Televizyon programlarında, sinemalarda ve bilgisayar filmlerinde izledikleri şiddet hakkında onlarla konuşun. Bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici olduklarını ve ne tür ciddi sorunlara yol açabileceklerini anlamalarını sağlayın.
Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışın
Çocuklarınıza şiddet kurbanı olmayacakları yolları öğretmeye çalışın.

Çocuklarınızın şiddet kurbanı olmamaları için ne tür önlemler almaları gerektiğini öğrenmeleri çok önemlidir. Aşağıda kendinizi ve çocuklarınızı şiddetten korumanızda yardımcı olabilecek bazı yollar önerilmektedir:
Çocuklarınıza çevrenizdeki güvenli sokak ve caddelerin hangileri olduğunu öğretin
Her zaman için aydınlık, kalabalık yerlerde ve bir arkadaşla yürümelerini öğüt verin
Gördükleri kuşkulu davranışları ya da tanık oldukları suçları size, öğretmenlerine, güvenilir bir başka yetişkine ya da polise bildirmelerinin ne kadar önemli olduğunu anlamalarını sağlayın. Polis Acil 155 nolu telefondan nasıl arayacaklarını öğretin.
Kendilerine zarar vermeye kalkan biri olduğunda , "Hayır" deyip kaçmalarını ve güvenilir bir yetişkine bu konuyu mutlaka söylemeleri gerektiğini anlatın.
Yabancılarla konuşmanın tehlikelerini vurgulayın. Bilmedikleri ve güvenmedikleri kimseye kapıyı açmamalarını ve bir yere gitmemelerini öğütleyin.
Çocuklarınıza şiddete karşı olmalarını öğretin

Şiddete karşı davranışlar sergiledikleri her ortamda çocuklarınızı destekleyin ve ödüllendirin. Arkadaşlarından birinin diğerine vurduğu, küfrettiği, tehdit ettiği durumlarda çocuğunuza sakin ama kesin sözcüklerle nasıl tepki gösterebileceklerini öğretin. Şiddete karşı durmanın ve direnç göstermenin, daha fazla cesaret gerektirdiğini anlatın.
Çocuklarınızın farklı yörelerden, farklı aile yapılarından gelen kişilerle geçinmelerine, onları kabullenmelerine yardımcı olun. İnsanları sadece farklı oldukları için eleştirmenin ve etiketlemenin acı verici, incitici olduğunu öğretin ve kesinlikle bu tür davranışlara izin verilmeyeceğini anlamalarını sağlayın. Şiddeti başlatan ya da cesaretlendiren sözcükleri kullanmanın ya da şiddet dolu davranışları sessizce seyretmenin, yanlış ve zararlı olduğunu anlatın. Tehditlerin ve itip-kakmanın şiddeti körükleyen davranışlar oldukları konusunda kendilerini uyarın.
Yetişkinler için ekstra öneriler
Ailenizle, arkadaşlarınızla, çevrenizdekilerle yakın olun ve onlarla ilgilenin. Arkadaşlardan oluşan bir grup, size hoş zaman geçirmenizde katkıda bulunabileceği gibi, zor zamanlarınızda destek vererek, yardım iletebilir. Çocuklarınızı büyütürken stresi ve yalnızlığı azaltmak çok yararlı olacaktır.
Çevrenizle ilişkiye geçin, komşularınızı tanıyın. Öldürücü silahların komşu evlerde de bulundurulmamasını sağlayın. Suçluluğu ve şiddeti azaltmaya yönelik sivil toplum girişimlerine gönüllü olun. Çevrenizde bu tip programlar yoksa, siz başlatın.
Seçtiğiniz milletvekillerinin ve belediye görevlilerinin şiddet konusundaki hassasiyetinizi bilmelerini ve konuyla ilişkili önlemleri almalarını sağlayın, baskı grupları oluşturun. Şiddet içeren programlar sunan televizyon kanallarına, onlara reklam veren ya da sponsor olan şirketlere şikayetlerde bulunun.
Çocuklarınızın çevrenizdeki "çevre temizliği", "ağaç dikme", vb. etkinliklere katılmalarını ve içinde yaşadıkları toplumla bütünleşip, onunla gurur duymalarını sağlayın. Bu tür gruplar, bir yandan çevrenizi daha "yaşanır" ve güvenli bir hale getirmeye çalışırken, diğer bir yandan da çocuklarınızın güvenli, yararlı ve ödüllendirici etkinlikler içinde hoş zaman geçirmelerine yardımcıdırlar.

Potansiyel tehlike işaretleri

Çocukları aşağıdaki belirtileri gösteren ebeveynler, bu konuları profesyonel bir kişiyle görüşmeli ve çocuklarını anlamaya çalışmalıdırlar.

Bebekler ve okul-öncesi çocuklarda gözlenen tehlike işaretleri
Bir gün içinde çok sık olarak ortaya çıkan, 15 dakikadan daha uzun süren ve ebeveynler, bakıcılar ya da diğer aile üyeleri tarafından sakinleştirilemeyen öfke nöbetleri
Nedeni olmadan çok sık ortaya çıkan saldırganlık patlamaları
Çocuğunuzun aşırı aktif, kontrolsüz ve korkusuz olması
Yetişkinleri ve kuralları hiçe sayması
Ebeveynlerine yönelik bağlılık davranışlarını göstermemesi, yabancı yerlerde onları aradığını, onların yakınında olmak istediğini gösteren davranışları sergilememesi
Televizyonda sıklıkla şiddet içeren programlar araması, şiddet teması olan oyunlara girmesi, diğer çocuklara yönelik hain davranışlarda bulunması

Okula giden çocuklarla ilişkili tehlike işaretleri
Dikkat ve konsantrasyon sorunlarının olması
Sınıf aktivitelerinde "oyun-bozan davranışlar" göstermesi
Okulda başarısız olması
Okulda diğer çocuklarla sık sık kavga etmesi
Hayal kırıklıkları, eleştiriler ve alaylara, yoğun öfke patlamaları, suçlamalar ya da intikam temalı davranışlarla tepki göstermesi
Televizyonda çok sayıda şiddet içerikli program seyretmesi, bu tür flimlere gitmesi ve bu tür bilgisayar oyunları oynaması
Çok az sayıda arkadaş sahibi olması, davranışları yüzünden arkadaşları tarafından dışlanması
Saldırgan, kural dinlemez olduğu bilinen çocuklarla arkadaşlık kurması
Diğerlerinin duygu ve düşüncelerine duyarsız olması
Ev hayvanlarına ya da sokaktaki hayvanlara yönelik hainlikler yapması
Kendini çok çabuk engellenmiş hissetmesi
Ergenlik-öncesi ve ergenlik dönemi çocuklarınız için tehlike ,işaretleri
Otoriteye sürekli karşı durması
Diğerlerinin duygu ve davranışlarını hiçe sayması
İnsanlara kötü davranması ve problemlerinin çözümü için fiziksel şiddete ya da şiddet tehditlerine başvurması
Sık sık hayatın kendisine haksızlık ettiğini vurgulaması
Okulda başarısız olması ve "ders asma" davranışlarının sıklığı
Herhangi bir nedeni olmadığı halde okula gitmemesi
Okuldan uzaklaştırılması ya da atılması
Çetelere, kavgalara katılması, hırsızlık ya da vandalizm gibi davranışlarda bulunması
Alkol, ilaç ya da uçucu madde kullanması

TUVALET EĞİTİMİ

TUVALET EĞİTİMİ Normal gelişen çocuk 12.ayda büyük, 18. ay dolaylarında da küçük tuvaletini söylemeye başlar. Bir kısmı ergenlik dönemine değin geceleri, bazen gündüzleri de altını ıslatmayı sürdürebilir.Çocukta tuvalet eğitiminde sabırlı olmak gerekir.1- Çocuğun hangi saatlerde kirlettiği çok iyi gözlenmeli ve hem o saatlerde hem de yemeklerden sonra tuvalete oturtulmalıdır. 2- Çocuk tuvalete rahatlıkla ulaşabilmelidir. Çocuğa tuvalete gitmesi için direktifler verilmelidir. 3- Giysilerini nasıl indirip kaldıracağı öğretilmelidir. Kolay giyip çıkarabileceği türden olmalıdır. 4- Tuvalette gösterdiği her başarıdan sonra ödüllendirilmelidir. 5- Çocuğa nasıl temizleneceği öğretilmeli, elleri her tuvalet sonrası yıkatılmalıdır. 6- Gece kazalarını önlemek için 1 veya 2 kez tuvalete kaldırılmalıdır.Tuvalet ve temizlik eğitimi neşeli bir oyuna dönüştürülerek verilmelidir. Her yaptığı işlem hakkında mutlaka konuşulmalıdır. Örneğin "Şimdi ellerimizi ıslatalım, şimdi sabunlayalım, şimdi de havluya kurulayalım" gibi.

TIRNAK YEME VE PARMAK EMME ALISKANLIĞI

TIRNAK YEME VE PARMAK EMME ALISKANLIĞI
Tırnak yeme alışkanlığına çoğunlukla 3-4 yaslarından önce başlamaz. (Çok ender olarak 5 aylık gibi erken bir dönemde görülebilir). Çocukların %33 de Tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında Tırnak yiyen Çocukların şayisi %40-45’e yükselir. Yani ergenlik çağına doğru Çocukların hemen hemen yarısı Tırnak yeme davranışı gösterir. Bunun nedeni olarak gençlerin çevreden onay görmemeleri olarak değerlendirilir. Ayrıca Tırnak yiyen Çocukların ailelerinin çoğunda Tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun içinde tirnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir. Ergenlik çağında sosyal onay görenlerin çoğu bu alışkanlığı terletmektedir.
Tırnak yemek bazen ayak parmaklarını ısırmakla ve ayak tırnaklarını el parmaklarıyla yakalama ile ilişkili görülmektedir. Ayak parmağı tırnağının yenilmesi ve ısırılması hemen hemen sadece kızlarda görülmektedir.

TIRMAK YEME DAVRANISLARININ NEDENLERI

Tırnak yeme davranışından çok bu davranışa neden olan olayları saptamak gerekir.
Bu davranışın altında yatan sebepler parmak emmede olduğu gibi çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklardır.
Alışkanlık daha çok baskı altına alinmiş heyecanların ilgilendiği durumlarla olup, çocuk bunun arzu edilmeyen bir davranış ve Alışkanlık olduğunu anlayınca kökleşmekte olduğu görülmektedir.
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı bakili ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik baslıca nedenlerdir.
Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri anne babanın sık sık kavga etmesi ailedeki sorunlar çocuklarda tirnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yani sıra anne babanın aşırı kaygılı olması çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması Ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini Tırnak yeme olarak gösterir.
Tırnak yeme daha önce belirttiğimiz gibi taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Ailede herhangi bir bireyin tirnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekecektir. Ayrıca Tırnak yeme davranışı olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir.

TIRNAK YEME

TIRNAK YEME
Tırnak Yeme Ve Parmak Emme Alışkanlığı
Tırnak yeme alışkanlığına çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. (Çok ender olarak 5 aylık gibi erken bir dönemde görülebilir). Çocukların %33 de tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların sayısı %40-45’e yükselir. Yani ergenlik çağına doğru çocukların hemen hemen yarısı tırnak yeme davranışı gösterir. Bunun nedeni olarak gençlerin çevreden onay görmemeleri olarak değerlendirilir. Ayrıca tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun içinde tırnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir. Ergenlik çağında sosyal onay görenlerin çoğu bu alışkanlığı terletmektedir.
Tırnak yemek bazen ayak parmaklarını ısırmakla ve ayak tırnaklarını el parmaklarıyla yakalama ile ilişkili görülmektedir. Ayak parmağı tırnağının yenilmesi ve ısırılması hemen hemen sadece kızlarda görülmektedir.
TIRMAK YEME DAVRANIŞLARININ NEDENLERİ
Tırnak yeme davranışından çok bu davranışa neden olan olayları saptamak gerekir.
Bu davranışın altında yatan sebepler parmak emmede olduğu gibi çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklardır.
Alışkanlık daha çok baskı altına alınmış heyecanların ilgilendiği durumlarla olup, çocuk bunun arzu edilmeyen bir davranış ve alışkanlık olduğunu anlayınca kökleşmekte olduğu görülmektedir.
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı bakılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik başlıca nedenlerdir.
Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri anne babanın sık sık kavga etmesi ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yanı sıra anne babanın aşırı kaygılı olması çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini tırnak yeme olarak gösterir. Tırnak yeme daha önce belirttiğimiz gibi taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Ailede herhangi bir bireyin tırnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekecektir. Ayrıca tırnak yeme davranışı olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir. Çocuğu tedirgin eden herhangi bir olay veya çevrede onun için hoşnutsuzluk yaratacak herhangi bir durum bu davranışı göstermesine yol açar.
TEDAVİ VE ALINABİLECEK ÖNLEMLER
En etkili yöntem 3-4 yaşlarına kadar bu alışkanlığın anne baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse; çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmeli
Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin uygulanması yararlı olmamaktadır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir.
Çocukları korku kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir. Küçük çocukların kaygı korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır.
Tırnak yiyen çocuklara geceleri yatarken eski hafif eldivenleri giydirmek. Çocuk gece tırnaklarını yemek veya ısırmak istediğinde hatırlatıcı olması bakımından yararlı olabilir. Parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde terk etmeye yardımcı olabilir.
Çocukların ilgisi başka yöne çekilebilir. Sinema, televizyon izlerken veya radyo dinlerken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek tırnak yemenin ve ısırmanın yerine gelecek bir etkinlik olabilir. Çocukları ara sıra başarılarından dolayı ödüllendirme bazı durumlarda yarar sağlayabilir. Ancak bunun kısıtlı ve uygun şekilde kullanılması gerekir. Aksi takdirde çocuk yeni ödüller almak için bunu kullanabilir. Tırnak derin kesilebilir. Çocuğun kendi tırnak bakımıyla uğraşması da yararlı olabilir. Bunun içinde çocuğa manikür ve pedikür malzemeleri alınabilir.
Son söz ve bir önlem olarak tırnak yemenin ve ısırmanın çok kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu isteyenlerin kolaylıkla terk edebilecekleri çocuklara anlatılmalıdır. Çocuk buna inandırıldığı zaman bu alışkanlıktan vazgeçmek için çaba gösterecektir. Çünkü dış etkenler çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesine fazla etkili olmamakla bazı hallerde alışkanlığın kökleşmesine ve başkalarını kızdırmak ve huzursuz etmek için bir araç olarak kullanılmasına neden olmaktadır.
PARMAK EMEN ÇOCUKLAR
Doğumdan sonra ilk 3-4 ayda normal olarak bir çocuğun yeme içmesi için tek yol emme faaliyetidir. Bir yaşına kadar emme beslenmede esas yoldur. Çocukların emme faaliyetinden büyük ölçüde zevk aldıkları görülüyor. Çocukların bir çoğu beslenmedeki emme faaliyetinin yeterince doygunluk aldıkları görülmektedir. Ağız hayat süresince haz kaynağıdır. Bu faaliyet erken çocuklukta emme, sakız çiğnemek, tırnak ısırmak gençlikte sigara içmek, öpmek ve hafif ısırma şeklinde olmaktadır. (D. Çağlar, 1981).
Çocukların emme faaliyetinden belli şekilde ve derecede hoşlandıklarını söylemiştik. Emme yoluyla anne ve çocuk arasında duyusal bir bağ kurulmakta, çocuk anne ile daha yakın olmakta ve karın doymaktadır. Karnının doyması çocuk için dengeli ve sağlıklı büyümesi, gelişebilmesi için ne kadar önemli ise anne ile kurulan bu yakın ilişki çocuğun ruh sağlığı içinde çok önemli faaliyettir.
Çocukların 1 yaşına kadar parmak emmesi yaralı ve normaldir. Parmak emme 1,5 yaşına doğru sık görülebilir. Parmak emme açlıktan kaynaklanan bir davranış değildir. Emme %50’den %87’lere varan yüksek oranda beslenmeye bağlı olmayan davranış biçimidir.
Çocuğun emme arzusu, güzelliğin bozulacağı veya buna benzer mazeretlerle vaktinden önce veya sonra emdirilirse çocuk anneyi emerek doyuramadığı psikolojik ihtiyaçlarını değişik şekilde doyurmaya çalışabilir. Çocukların genel olarak sık başvurdukları doyum şekli parmak emmedir. Dr. David Levy her üç saatte bir beslenen bebeklerin,her 4 saatte beslenen çocuk kadar parmak emdiklerine işaret etmektedir. Yine biberon emzikleri eskiyip yumuşadığı için 20 dakika yerine 10 dakika biberonu emen bebekler hala 20 dakika biberon emen bebeklerden daha fazla parmak emmektedirler.
Bebek beslenme bittikten sonra parmağını emerse ve faaliyeti beslenme süreleri arsında uzun süre emerse, emme arzusunun yeterince doyurulmadığı düşünülmeli bu durumu giderici tedbirlerin neler olabileceği üzerinde durmak gerekir.(S. Gizer 1996).
Bir yaşındaki çocukların yarısı parmaklarını emerler. 9 aydan itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. RİTVEL adı verilen bu alışkanlık aylarca sürebilir. Çocuğu parmak emmeden alıkoymak için yapılan çalışmalar 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması,bazıları zorlukla karşılaştıklarında,utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmak emme görülür. 18 ayda sıklaşan parmak emmenin 4yaşında kaybolması beklenir.
Beslenmeye bağlı olan parmak emme birinci yılın sonunda kesilebilir. Bazı durumlarda kesilebilir. Bazı durumlarda devam edebilir. GESEL ve 126 parmak emmenin 18-21 aylık çocuklar devrinde en yüksek seviyeye çıktığını ve çok sık görüldüğünü söylemektedirler. Özellikle hiçbir faaliyete katılmadan saatlerce parmak emerek oturduklarını gözlemiştir. Fakat faaliyetlere katılmasa da parmak emmek 2. Yıldan sonra durmaktadır. Çok nadir olarak 5-6 yaşlarına kadar devam edebilir. Yetişkinlik yıllarında devam eden vakalarda vardır.
Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiğinde parmak emmenin zararının olmadığı ancak devam etmesi halinde diş formasyonuna neden olabileceği kanıtlanmıştır. Parmak emme sıklığı okula başladığı sırada hızla azalır. 6-12 yaşlarında %12 oranında kazanılmış bir alışkanlık olarak süre gelir.
Parmak emmenin uyum ile sıkı bir ilişkisi vardır. Çocukların uykuya dalarken parmak emdiklerini söylemiştik. 2 yaşında ki çocukların bir kısmı uykuya dalarken parmaklarını ağzına almak için direnirler. 3 yaşında bu alışkanlık kendiliğinden kaybolur. Parmak emme faaliyeti inanıldığından daha az diş düzensizliğine sebep olmaktadır. Parmak emme 5-6 yaşından sonra görülürse arzu edilmeyen bir alışkanlık haline gelir. Parmak emme yatma zamanı devam etse de bu bozuk bir alışkanlıktır.
Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri etkilemediği işaret etmektedir.
Çocuğun anne karnında baş parmağını emdiği sanılmaktadır. Bir bebeğin doğduğunda baş parmağının şiş olduğu, ilk ağlamasından sonra parmağını ağzına götürüp emdiği araştırma sonucu saptanmıştır. Çocuk aç olmadığı zaman da parmağını emer. Emme çocuğa haz verir ve çevresini bu şekilde tanır.
Diğer bir görüş ise baş parmağın emme objesi seçilmesi rastlantıdır. Baş parmak çocuğun rasgele yapılan hareketleri sonucu ağız ile teması ile gerçekleşir. Çocuk bu faaliyeti zevk verici olarak buluyor. Daha sonra diğer parmakların tesadüfü olarak ağız ile teması ile haz kaynağı olarak kullanmaya başlıyor.(D. Çağlar 1981)
LEVY buzağılar, köpekler, tavuklar üzerinde yaptığı klinik gözlem ve incelemelerde baş parmağın emilmesini yeme beslenme zamanın da uygunsuz yeme faaliyetini temel faktör ve sebep olarak görmüştür. Gesel ve ILG bunu önemsiz bir faktör olduğunu iddia etmektedir. Gesel ve arkadaşları inceleme sonuçlarını “bizimde bu konuda benzer denemelerimiz olmuştur. Bizde anneler tarafından beslenen çocukların parmak emdiklerini gördük. Sonraları bu çocukların iyi, uyumlu çocuklar olduklarını ve normal olarak geliştiklerini gördük”. Şeklinde incelemelerini anlatmışlardır.(D. Çağlar1981)
Davis ve yardımcıları herhangi bir kapla, şişe ile ve anne sütü ile beslene üç grup olarak bir deneme yapmıştır. Bu denemesinde parmak emmenin en çok anne sütü ile beslenen, meme emen çocuklarda olduğunu görmüşlerdir.(D. Çağlar 1981) Baş parmağın emilmesi genellikle ilk çocukluk aylarında meydana gelmiş oluyor. Bazen diş çıkarma devresinde ve nadiren de akranlarını akranlarını taklit etmesiyle başlıyor. Bazı hareketler baş parmak emmeye eşlik etmektedir.
Kulak çekmek,
Başı okşamak,
Saç kıvırmak ve çekmek,
Battaniye, Pike, yatak çarşafı ve havluyu emmek,
Battaniye ile çeneyi ve gözü ovmak,
Battaniyeyi yüz üstüne çekmek,
El ve kol emmek.
Bir çok çocuklar ellerinde battaniye, pike veya bir kumaş parçası varken parmak emerler. Bir çocuk sadece bir parça ipek kumaşı ağzına almış onu çiğnemiştir. Parmak emmeyi terk etmişti. Ama parmak emme durduktan sonra emme ve ipek kumaş çiğneme ortak bir hareket olarak devam etmişti. (D. Çağlar-1981)
DİL EMME
Parmak emmeye benzer bir faaliyette dil emmedir. Dil emme çocuk parmak faaliyetinden alıkonulduğu zaman çocuğun sık baş vurduğu bir harekettir. Bunu her tür çocukta görmek mümkündür. Bu alışkanlık zararsızdır. Genellikle 2 yılda kaybolur.(D. Çağlar-1981) Çocuklarda görülen hastalıkların pek çoğu parmak emmeye bağlıdır diyorlar. Başka bir deyişle parmak emmeyi bazı sapınçlarla ilgili bulanlar varır. Parmak emmenin damak bozukluğuna, damak ve diş deformasyonlarına ,hava yutmalarına, bağırsak iltihabı rahatsızlılarına, ağız hastalıklarına sebep olduğu söylenir. Bunlar arasında parmak emmenin dişlerin uygunsuz yerleşmesine sebep olduğu söylenir. Fakat parmak nasırının oluşmasına sebep olmaz. Hiçbir parmak hastalığına da sebep olduğu görülmemiştir. Bu alışkanlık zararlı olarak ta bilinmez. Yukarıda belirtilen hiçbir hastalığında nedeni olduğu kanıtlanmamıştır. Çünkü yukarıda sıralanan deformasyonlara parmak emen ve parmak emmeyen çocuklarda aynı sıklıkta rastlanmaktadır. Pis parmağın emilmesi mikropların ağızdan girmesine sebep olur. (D Çağlar 1981)
EMZİRİLEN BEBEKLERDE PARMAK EMME
Annesini düzenli ve yeterince emen bebeklerin diğer yaşıtlarına göre daha az parmak emdiklerini söyleyebiliriz. Genelde anne göğsünün boşalıp boşalmadığını bilmez bu işi bebeğe bırakır. Bir bebek biberondaki sütü bitirince biberonu bırakır. Çünkü o havayı emmek istemez. Parmağını emmeye çalışan bir bebek hakkında akla gelecek ilk soru “eğer bırakırsa, bebek daha uzun süre meme emer mi?” Olacaktır. Bu soruya cevap bulabilmek için anneler uygun zamanlarda bebeğin 30 veya 40 dakika meme emmesine müsaade etmelidir. Bebek göğüsteki sütün çoğunu 5 veya 6 dakikada emer. Geri kalan zamanlarda ise emme arzusunu doyuruyordur. Damla halinde gelen süt onu kandırmaktadır. Başka bir ifade ile bebek 35 dakika meme emse 20 dakika emzirilmekten alındığında birazcık daha süt içebilir. Memen emen bir çocuğa istediği kadar emmesi için izin verilince neticeler şaşılacak kadar değişik olur. Bir beslenmede memeyi 10dakikada bırakan bir bebek bir başka beslenmede 40 dakika emmeye emmeye kalkışacaktır. Bu da meme emmenin bebeğin kendi ihtiyaçlarına göre ayarlayabileceğinin bir göstergesidir. (S. Gizer-1998)
Emme isteği yeterince doyurulamayan bir çocukta başlangıçta görülen parmak emme alışkanlığına zamanla başka hareketlerde eşlik edebilir. Çocuk kulağını tutabilir, başını sallayabilir, saçını çekebilir, Bazen de eşlik eden hareketler parmak emme kesildikten sonra sürebilir. (S. Gizer 1996) Parmak emmede çocuklar bir haz elde etme doyum sağlamak için yaparken, tırnak yiyen çocuklar ise gergin, kolayca heyecanlanan ruhsal psikolojik sorunları olan çocuklarda görülür.


PARMAK EMMENİN DÜZELTİLMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER
Anne ve babaya parmak emmenin zararsız bir faaliyet olduğu açıkça anlatılmalıdır. Parmak emmenin biraz önce değindiğimiz gibi diş deformasyonlarına sebep olmadığı, bir hastalık mahiyetinde olmadığı açıkça anlatılmalıdır. Çünkü halk arsında parmak emmenin günah olduğu, çocukların mastürbasyon gibi bozuk bir cinsel haz aracı olarak yaptıkları hatta dini bakımdan büyük bir günah sayılacağı ve sayıldığı kanısı hakimdir. Bu batıl inançların silinmesi alınacak tedbirlerin başında gelir. Çünkü buna inanan anne, baba ve aile büyükleri ömür boyu sürecek bu kötü alışkanlıktan çocuklarını vazgeçirmek için çok şiddetli tedbirlere başvururlar. Hatta çocukların parmaklarına acı biberler sürenler, dayak atanlar, ellerini kollarını arkadan bağlayanlar,eline parmaklarına iğne batırıp onlar unutamayacakları acı verecek cezalar uygularlar. Bu tenkitler, azarlamalar, dayak atmalar, parmağa acı sürmeler çocukta olumsuzluğun yükselmesine neden olabilir. Anne babayı rahatsız etmek için bir davranış olarak kalmasını pekiştirebilir.(D. Çağlar-1981)
Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metodlar durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum bozukluklarına sebep olabilir. (D. Çağlar-1981)
Küçük yaşlarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi akıtmalıdır. Çocuğun gevşek tutulması,hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar.(D. Çağlar-1981) . Uygar insanların köpekleri beslerken yaptığı içtenliği insan yavrusundan esirgerler. Uygun şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder.(D. Çağlar-1981)
Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı bir alışkanlık değildir. Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yaşının sonunda terk edilebilir.(D. Çağlar-1981)
Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asıl nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk parmak emmeye devam edecektir. (D. Çağlar-1981)
Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için olanaklar sağlanmalıdır.
Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır.
Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete getirecek, çeşitli tedbirler çocuğu harekete getirerek çocuğun bunu bırakmasını sağlayabilir. Çocuk parmağını ağzına götürdüğü zaman uyarıcılık yapacak zararsız acı mayi sürülmesi ve geceleri hatta gerekiyorsa gündüz çocuğa eldiven takılması, alışkanlığı sona erdirmesi için iyi bir hatırlatıcı olabilir.
Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir.
Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.(S. Gizer-1996)
Çocuğun erken memeden kesilmesinin karamsar, sadist geç memeden kesilmesininse güveli ve iyimser bir kişilik geliştirdiği açıklanmıştır.(H. Yavuzer-1997)

TELEVİZYON

TELEVİZYON
Araştırma İstanbul, Afyon ve Sinop illerinde 509 ailede 1293 yetişkin ve 5 yaş ile 15 yaş arası 705 çocuk olmak üzere toplam 1998 kişi ile görüşülmek suretiyle yapılmıştır.
Araştırmanın konusu televizyonun Türk ailesine yaptığı genel ve bütünsel etkinin ne olduğunu saptamaktır. En önemli kültürel etki araçlarından olan televizyonun Türk aile yapısı içinde kullanım ve izlenme envanterinin (izlenme sıklığı, zamanı, ortamı, çocuk ve ebeveynlerin izleme farklılıkları gibi) saptanması, bu çalışmanın en önemli amacını oluşturmaktadır.
Araştırmanın bulgularına bakıldığında televizyonun, Türk ailesinin temel referans noktalarından birisi haline geldiği görülmektedir. Ailelerin % 98'inde en az bir adet renkli televizyon, büyük bir çoğunlukla oturma odalarında bulunmakta ve ortalama 8 kanal ile aile hayatının içine girmektedir. Televizyonun aileye girişi olgusunun geçmişi en az on seneliktir, zira "ilk televizyonu on yıldan önce aldım" diyenlerin toplam televizyon sahiplerine oranı %68'i bulmaktadır.
Gündelik televizyon tüketiminin çokluğuna karşılık, gündelik radyo tüketimi 1-2 saat ile sınırlı kalmakta ve radyo dinleyenlerin oranı %77'de kalmaktadır. Gündelik gazete okuyanların toplama oranı radyo dinleyen ve televizyon izleyenlerin oranına göre daha da düşüktür (%75.4). Bu sonuçlara göre, aileye ilişkin politikaların iletişimine yönelik kamusal iletişim kampanyalarında televizyonun en etkili iletişim aracı olduğu görülmektedir.
Televizyon, haberleri, drama programları, belgeselleri ve eğitici programları ile ailelerin kültürel şekillenme sürecinde belirleyici rol oynamaktadır. Sadece kırdan kente göçen aile fertleri için değil, bütün aileler için değişik düzeylerde örnek alacakları, nefret duyacakları, bilgi kaynağı olarak kullanacakları bir odak olarak işlev görmektedir. Göç nedeniyle tutumlarında ve dünyaya bakışında büyük sarsıntılar geçiren aile, televizyon dünyasında hem kendi bıraktığı dünyasından hem de parçası olmak istediği dünyalardan referanslar bulmaktadır.
Televizyonda yer alan drama programlarının %17'si konu olarak kendisine Doğu Anadolu bölgesi ailesini seçerken, %20'si ABD ailesini ekrana getirmektedir. Drama programlarının %4.5'inde karı ve koca ayrı yaşarken, %4.7'sinde aile yakın akrabalarının yanında gösterilmektedir. Buna karşılık, yine drama programlarının aile ile ilgili olanlarının %14.2'sinde bekâr anne ve çocuk teması ve %18.9'unda bekâr baba ve çocuk gösterilirken, %6'sında kalabalık aile olgusu ekrana getirilmektedir. Kısacası, televizyonun mesajları incelendiğinde ortaya melez bir dünyanın çıktığı görülmektedir. Aile ile ilgili drama programlarında bir taraftan ideal ailenin çocuksuz olduğu teması %4 oranındayken, çocuk erkek olmalı teması çocuk kız olmalıya göre yüzde dağılım olarak çok daha yüksek çıkmaktadır. Boş zamanlarında ailelerin zamanlarını nasıl geçirdiği gibi bir temaya bakıldığında, aile ilgili drama programlarının %12'ye yakınında karı ve kocanın ayrı yerlerde vaktini geçirdiği gösterilmekte; buna karşılık, ailelerde karar sürecinde kimin baskın olduğu temasına bakıldığında ise, büyük bir çoğunlukla erkek hakim pozisyonda gösterilmektedir. Bu iki karşılaştırma, modern ve geleneksel değerleri nasıl televizyon dünyasında yan yana olduğunu göstermektedir. Kadınların %50.1' i 4 saat ve üstü oranlarda televizyon izlediklerini söylerken, erkeklerin %33.6'sı aynı şeyi söylemektedir. Erkeklerin %58'i "2-3 saat televizyon izlerim" derken, kadınların %43'ü bu yanıtı vermektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe günde televizyon izleme miktarı düşmektedir. Kadınların önemli bir kısmının ev işi yaptığı ve dolayısıyla vaktinin büyük bir kısmını evde geçirdiği düşünülürse, televizyon dünyasının kadınlar üzerinde daha fazla rol oynayacağı ortaya çıkmaktadır. Nitekim, televizyon izleme miktarına göre kadın ve erkek grupları arasında tutum farklılıklarına bakıldığında, kadının çok televizyon izlemekle birlikte tutumunu daha sert bir şekilde değiştirdiği görülmektedir. Yani, televizyonun ekinlenme etkisi kadınlarda daha güçlü sonuçlar doğurmaktadır.
Çocukların televizyon örüntüsü yetişkinlerinki ile çakışmaktadır; hem çok televizyon izlemekte hem de akşam ve gece televizyon izleme oranları yüksek çıkmaktadır. Bu durum, çocukların televizyon dünyasının verilerine ne kadar maruz kaldıklarını ve incinme açısından ne kadar kritik bir durumda olduklarını göstermektedir. Televizyonu fazla seyretmek, derslere olumsuz bir etki yapmamakta; genel yetenek ve dil yetilerine ise çok az bir olumlu etkide bulunmaktadır.
Ailelerde televizyon izleme örüntüsü, ailelerin bulundukları iller ve gelir durumları bazında değişiklik göstermemektedir. Televizyonu izleme nedenleri, televizyon programlarında rahatsızlık duyulan konular ve televizyon dünyası ile ilgili yorumlarda farklı illerde oturan aileler arasında büyük benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Bu da, farklı aile tipolojilerinin benzer televizyon izleme örüntüsüne sahip olduklarını göstermektedir. Farklı aile tipolojilerinde televizyon izleme alışkanlıkları benzeştikçe temel tutum ve kamusal konulara ilişkin görüşlerde de benzeşme olmaktadır. Yaş farkı, il ve gelir farkı dinlemeksizin, çok televizyon izleyicileri belirli konularda aynı şeyleri düşünmeye başlamaktadırlar. Bu anlamda, televizyon toplumda yaygın görüşün oluşmasında temel bir rol oynamaktadır. Çok televizyon izleyenler televizyon dünyasının mesajlarını günlük hayatlarında daha fazla tekrar etmektedirler. Televizyon dünyası tekrar tekrar yaşadığımız dünyanın tehlikeli olduğunu söylemektedir ve izleyicilere sorulduğunda da, çok televizyon izleyenler az izleyenlere göre böyle bir kanıyı sanki gerçek böyleymiş gibi, daha fazla doğrulamaktadırlar.
Türk televizyonlarında cinsellik ve şiddet, diğer dünya televizyonlarından farklı değildir. Bu programlarının büyük çoğunluğunun ABD ve Brezilya gibi yabancı ülkelerden geldiği bir televizyon dünyasında olağan bir durumdur. Mesaj içerikleri açısından, örneğin Japonya (Japon televizyonlarında şiddet öğesi ABD'nden çok yüksektir.) ile ABD televizyonları fazlasıyla ayrışırken; Türk televizyonları ile ABD televizyonları ayrışmamaktadır.
Televizyon, Türk hayatının bir iz düşümü değildir. Hangi maksatla üretilirse üretilsin, bu nedenle, televizyon toplumu değiştirici bir etkiye sahiptir. Bu güçlü etki, toplumun içinde yaşamadığı bir hayatı ve dünyayı, onlara günde 4-5 saat yaşatmaktadır. Bu sadece Türk geleneklerine ve adaletlerine uygun olmayan programlarda değil, en masum belgeselden, en aydınlatıcı sanat programına kadar, televizyonun bir bütün olarak tüm içeriğinde ortaya çıkmaktadır.
Televizyon hayatımızı, bizim ona atfettiğimiz önemden de fazla etkilemektedir. Bunu anında ve günlük etkilemeler olarak değil, bize başka bir dünyanın kültürünü ekerek oluşturmakta; zamanla ve sabırla hasatını almayı beklemektedir. Bu başka dünya, başka kültürlerin dünyası değil; bizim kendi yarattığımız bir dünyadır. Ama gerçek değildir.
TELEVİZYONUN ZARARLARI
Çocuğunuz televizyonun önünden hiç kalkmıyorsa, bu onun zeki olduğunun bir göstergesi değil. Bu nedenle, aileler evlerine televizyon almadan önce bir kez daha düşünseler iyi olur.
Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre, evinde televizyon bulundurmayan ya da sadece belgesel diziler sunan kanalları seyreden ailelerin çocukları, daha yaratıcı oyunlar oynuyor, sosyalleşiyor ve okulda daha başarılı oluyorlar.
Nielsen Medya Araştırma Şirketi'nin araştırmalarına göre, ABD'de eve televizyon sokmayan hanelerin sayısı sadece yüzde 2'de kalsa da, televizyonsuzluğun ailelere, çocuklara, akraba ve dost ilişkilerine kattığı değerler çok daha yüksek oranda.
Öğrenim düzeyi yüksek ebeveynlerin tercih ettiği televizyonsuz yaşam tarzıyla, çocukların, TV kutusundan sunulan hayattan daha karmaşık olan yaşam kültürünü idrak etmeleri amaçlanıyor.
TV seyretmeyen çocuklar, yaratıcı oyunlarla kendi kendilerini eğlendirmeyi öğrendikleri gibi, ne yapmayı istedikleri hakkında da kendi fikirlerine sahipler. Televizyonsuz evlerin çocuklarının, okuldaki başarı düzeyi de, derslere daha iyi konsantre oldukları için daha yüksek. Ayrıca, bu çocukların dünya ve hayat hakkındaki bilgileri de daha çok ve çeşitli kaynaklardan geldiği için daha geniş kapsamlı. TV seyredilmeyince, kalan zaman, daha sosyal faaliyetlerde değerlendiriliyor, arkadaş, akraba-dost ziyaretleriyle insan ilişkileri ve iletişimi güçleniyor.
ANKET
ANKETİN YAPILDIĞI BÖLGE:KASTOMONU VE İLÇESİ
ANKET KONUSU:TV’NİN YARARLARI, ZARARLARI
ANKETİ YAPAN KİŞİ:SEVDE GÜNGÖR
ANKETE KATILAN KİŞİ SAYISI:51
ANKET SORULARI
1-Sizce televizyonun yararları nelerdir?
2-Peki televizyon zararları var mıdır? Bize söyleye bilir misiniz?
3Savaşlı filmler çocuklara zararlı mıdır?
4-Dıgımon, pokemon gibi çizgi filmler çocuklar için yararlı mıdır?
5-Film ve çizgi filmler neden yararlıdır, neden zararlıdır?
6-Ailenizle film seyrederken seçici davranıyor musunuz?
7-Daha çok hangi filmleri izliyorsunuz?
8-Biz çocuklar hangi filmleri izlemeliyiz?
9-Pembe diziler ve benzeri filmler zararlı mı?
10-Hangi programların daha çok olmasını istersiniz?
11-Devamlı TV izleyen kimseler mutsuz olur mu?
12-Günde kaç saat TV izliyorsunuz?
13-TV yüzünden işlerinizi aksattığınız oldu mu?
14-Sizce eğitici programlar nasıl olmalıdır?
15-Siz program yayıncısı olsaydınız hangi programları yayınlardınız?
ANKETİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Mesela televizyonda haberler çıktığında yurdumuzda neler olup bittiğini öğreniriz.(13 kişi)İnsanlara bilgi verir.(22 kişi)
2-Vardır.aşırı derecede televizyona bakımı gözleri bozar.( 10 kişi)Magazin proramları TELEVİZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Hiç düşündünüz mü televizyonumuz günde kaç saat açık kalıyor ve biz günümüzün kaç saatini televizyon karşısında geçiriyoruz. Elbette televizyonun bizi ilgilendiren yönü çocuklarımızın hayatındaki yeri. Uykuyu çok seven çocuğunuzun, sabah erken saatte başlayan çizgi filmi kaçırmamak için uykusunu bırakıp televizyon karşısına geçmesi, yemeklerini bile bir gözü televizyondayken yiyor olması çok alışıldık bir durum olsa da çok düşündürücü. Üstelik televizyon artık interaktif bit hal aldı, kullanım alanı genişledi. Çocuklarsa bu yeni duruma çok çabuk adapte oldular.
Televizyon için çok gerekli demek gereksiz demek kadar da anlamsızdır. Çünkü etkileri, onu nasıl ve ne derecede kullandığınızla ilişkili. O sizi yada çocuğunuzu değil siz onu yönettiğiniz sürece problem yok. Üstelik televizyonun eğitimi destekleyici, rahatlatıcı, eğlendirici, yaşadığımız dünyada olup bitenlerin farkında olmamızı sağlayıcı işlevlerini de inkar etmek de biraz haksızlık olacak gibi..Çelişki ise aynı aracın kontrolsüz kullanımda kişiyi pasifize etmesi, amaçsız bir şekilde karşısına bağlayarak zaman öldürmeye neden olması, tüketimi kışkırtması ve şiddeti evimize taşıması
Televizyonun çocuklar üzerindeki etkileri konusunda yıllardır sayısız fikir yürütüldü. Bunların pek çoğu da televizyondaki şiddet ile çocuktaki şiddet eğilimleri arasındaki ilişki üzerineydi. Araştırma sonuçları genellikle çocuk ne kadar şiddet görüntüsü izlerse, bunları yaşamın çok normal ve kabul edilebilir bir parçası olarak algıladığını gösteriyor. Şiddet içeren programlar aynı zamanda gerek çocuğu gerekse yetişkini bağırıp çağırmaya, zor kullanmaya ve kavgaya yöneltebiliyor. Çocuğun dış dünyayı vahşi, korkunç bir yer olarak algılamasına neden olabiliyor.
Çocuk yetişkin insanın minyatür bir örneği değildir. Enformasyon edinme yöntemleri çocuğun yaşına ve gelişim evrelerinin seyrine göre farklılıklar gösterir. Örneğin 2-5 yaşları arasındaki çocuk taklitçi olur. Bu yüzden televizyonda gördüğü şiddet içerikli sahneleri kendince oynamaya, uygulamaya çalışması son derece normaldir. Aileler bu yaşlardaki çocuklarının taklit ettiği olumsuz davranışlarının bir süre sonra kendi davranışları haline geldiğinden sıkça yakınırlar. Aslında taklit, öğrenme süreci ve yöntemlerinin çok normal bir parçasıdır ve aile çocuğun hangi programları izlediğini denetlediği ve olumlu yönlendirdiği sürece zararsızdır.
Sekiz yaşındaki çocuk, televizyonda ve gerçek yaşamda gerçekleşenler arasındaki farkı ayırt edebilecek durumdadır. Örneğin reklamların, birileri tarafından izleyiciyi bir şeyi satın almaya ikna etmek üzere hazırlandığını fark edebilecek yaştadır artık.
Yine pozitif olarak baktığımızda televizyonun aslında kocaman ve heyecan verici bir dünyaya açıldığını görebiliriz. Yeryüzündeki milyonlarca insanın eğitimi düşünüldüğünde, tartışmasız bir eğitim aracıdır.
Gene çocuklarımıza sosyal bazı davranışları, paylaşmayı uzlaşmayı öğreten pek çok eğitici programın varlığını yok sayamayız.
Burada önemli olan televizyonu seyretmemek değil, çocuklarımızı doğru ve uygun programları seyretmesi için yönlendirmemizdir.
TELEVİZYONUN TUZAĞINA DÜŞMEMEK İÇİNUYULMASI GEREKEN 5 KURAL
1. AKŞAMLARI EVE GELİR GELMEZ TELEVİZYONUN AÇILMASI
Çamaşır, bulaşık, yemek gibi yapılması gereken bir çok tatsız işin altında boğuluyor olsanız bile çocuğunuz, siz bunlarla meşgulken televizyondan başka bir uğraşla ilgilenmesi için yönlendirin. Televizyonun önünde sakin oturmaktansa, bırakın daha fazla kirleten ya da dağıtan diğer aktivitelerle ilgilensin.
2. EVE BİRÇOK TELEVİZYON YERLEŞTİRMEK (ÖZELLİKLE RİSKLİ OLAN ODALARA)
Yatak odasına bir televizyon koymak bir tuzaktır. Yatakta seyretmek çok konforludur, fakat en ufak bir yorgunlukta bir elde kumanda diğer elde abur cubur yiyeceklerle son derece sağlıksız bir yaşam şeklidir. Yemek esnasında televizyonun açık olması ailedeki tüm iletişimi kesmenin en emin yoludur.
3. ÇOCUK BAKICISINA ÇOCUĞUNUZU TELEVİZYON KARŞISINA YERLEŞTİRMESİ İÇİN İZİN VERMEK
Televizyonu sizin işinize yarayacağı anlara saklayın. Ama daha iyisi böyle durumlarda bakıcıya hikayeler anlatan kaset dinletmesini önerin. Bu, düşselliği çok daha fazla özgür bırakır. Çocuğunuzu başka tür uğraşlarla meşgul etmesi için ona öneriler (resim, yapıştırma, oyun hamuru v.s.) verin ve eğer çocuk bakıcısına güveniniz yoksa uzaktan kumandayı saklayın.
4. ÇOCUĞUNUZA TELEVİZYONU TEK BAŞINA AÇMASI, NE VAR NE YOK BAKMASI VE KANAL DEĞİŞTİRMESİ İÇİN İZİN VERMEK
Televizyon seyredip seyretmemesine, programın yada çizgi filmin ona uygun olup olmayacağına siz karar verin.Küçük yaşlarda konsantrasyonu bozma kaynağı olan zapping yapmaktan kaçının. Gerekirse, eğer televizyonunuz kablolu yayınları alıyorsa, onun için zararı olmayan kanallarda gezmesi için ona birkaç dakika izin verin. Çocuğunuz yanlışlıkla kanlı olayların olduğu bir sahneye mi denk geldi...televizyonu hemen kapatmak yada aceleyle değiştirmek yerine, onda şok yaratmış şey üzerine birkaç kelime etmekten çekinmeyin. Böylece onu şaşkın hatta paniğe kapıldığı bir durumdan çıkarmış olursunuz. Ona “kimi ülkelerde çok korkunç şeyler oluyor ve şimdi söz konusu olan şey.....” diyebilirsiniz.
5. ÇOCUĞUNUZU UZUN BİR SÜRE TELEVİZYON KARŞISINDA YALNIZ BIRAKMAK
Tam tersine bilinçli ve eleştiren bir televizyon izleyicisine yavaş yavaş dönüşmesini ona öğretmek için yanında kalmaya çalışın. 6-7 yaşına doğru onun çizgi filmlerden başka şeyler izlemesine izin verdiğinizde bazı temel bilgileri açıklayın. Örneğin ona sinema efektlerini seçmesini, film ile gerçeği ayırt etmesini öğretin. “Gördüğün bu kan aslında ketçap” “Birbirleriyle kavga edenler aslında rol yapıyor” “Bütün bunlar aslında sana akşamları okuduğum masallar gibi gerçek olmayan şeyler” gibi..

TELEVİZYONUN ÇOCUĞA ETKİLERİ

TELEVİZYONUN ÇOCUĞA ETKİLERİ
20. Yüzyılın en büyük buluşları arasında kitle iletişim araçları yer almaktadır. Bunlar içerisinde şüphesiz en önemli yeri de Televizyon almaktadır. TV insanlık tarihi adına büyük gelişmelere vesile olmuş ve halada etkileri açısından insanlık adına tartışılmaz bir noktada yerini korumaktadır. TV evlerde yerini almadan önce ve aldıktan sonra diye aile hayatını ikiye ayırmak belkide pek fazla yanlış olmaz. Bizim konu başlığımızdan da anlaşılacağı üzere bu yazımızda TV nin erişkin birey , aile veya toplumsal yönlerini incelemek yönünde bir amacımız yok. Bu değerlendirmeleri şimdilik daha ileri tarihlere erteleme gerekliliğini düşünüyoruz.
Gerek klinik görüşmelerimiz sırasında karşılaştığımız anne babalardan, gerek değişik yollar ile bize gelen sorularda sıkça karşılaştığımız sorulardan biri de ''TV nin çocuğumuza etkisi nedir ? '' şeklinde olan sorudur. Bu konuda anne babalara söylediğimiz genel şey her yaş için şüphesiz bu sihirli kutunun çocuğa etkileri farklı farklı olmaktadır. Bunu iyi veya istenen etkiler ve kötü veya istenmeyen etkiler şeklinde ikiye ayırabiliriz. Ama TV nin en büyük etkisi şüphesiz 0-3 yaşları arasında olmaktadır. Çünki bu yaşlar hayat boyu kullanılacak bazı psikososyal ve psikomotor özelliklerin kazanıldığı çok önemli bir devredir. Bu devrede oluşabilecek herhangi bir sorun bütün hayatı etkilemektedir. Bu nedenle yaşlara göre TV nin etkileri konusunda anne babaları bilgilendirmek gerektiğini düşünerek bu türlü bir yazı yazma ihtiyacı hissettik.
0-3 yaş gurubuna etkiler
0-3 yaş için TV bazı durumlarda ciddi sıkıntıların kaynağı olabilmektedir. Ailelerin sosyoekonomik zorlukları , çalışan annelerin durumu , çocuğun-ilgilenilmesi gereken - ek kardeş durumu , anne babaların kendilerine ait sorunları ,yapılması gereken ev işleri , anne babaların sosyoekonomik zorluklardan dolayı ek işlerde çalışmaları , anne babalardan birinin veya ev içerisindeki bireylerden birinin kronik hastalığı , ailelerin kendi psikososyal ihtiyaçları için zaman ayıramaması , anne babaların kendilerinin psikiyatrik sorunları , istenmyen hamilelik sonucu bebeğin doğmuş olması , çocuğun bedensel bir hastalığının olması ve buna benzer sayacağımız onlarca etken nedeni ile anne ve babalar çocuklarına yeterince zaman ayırmamakta veya ayıramamaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı anne babalar isteyerek veya istemeyerek çocuğu ile fazla ilgilinememekte çocuğu ile ilgilenme fiziksel bakım ( karnını doyurma , altını temizleme vb. ) ötesine çok fazla geçememektedir.
Bu dönemde çocukların duygusal doyum sağlaması ve onun ile her bakımdan ilgilenilmesi onun sağlam ve güçlü bir psikolojik yapısının oluşmasına zemin hazırlar. Bu dönem için bebeği okşamak , kucaklamak , onun ile konuşmak , sevildiğini hissettirmek , onun ile oynamak, onun ile birlikte vakit geçirmek , onu gezdirmek, psikomotor ve psikososyal yönünün gelişimine çok büyük katkılarda bulunur. Bebek ile birlikte vakit geçirmek , onun insanlar arası ilişkilere yabancılaşmasını engeller ve ilgilenen bakıcısı vasıtası ile önce karşısındaki bireyi , aile ortamını ve yavaş yavaş sosyal çevresini tanımasına yol açar . Bu bağlanma yolu ile önce anneye karşı bir ilişki gelişir . Bu durum anne karnında başlar ve bebeklik döneminde devam eder. Çocuk bu bakım veren aracılığı ile iletişim geliştirmeye , kendini ifade etmeye , ihtayaçlarını anlatmaya çalışmaya , kısacası sosyal ortamın gereklerini yaparak yanında ve çevresinde bulunan insanlar ile iletişim ve etkileşim içerisine girmeye başlar.
Çocuk sosyal ortamda iletişimin temel esası konuşma olduğu için konuşmayı öğrenmek zorundadır. İnsanlar tarafından sevilmek için onları anlamak onların duygusal uyarılarına cevap vermek zorundadır. Çocuk sosyalleşmek ve iletişimini kurmak için etrafındakilerden özelliklede bakım veren kişiden teşvik almak zorundadır. Bu çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak ( yiyecek , giyecek , temizlik , koruma vb) , onun dertleri ile ilgilenmek , onun ile birlikte vakit geçirmek , onu öpmek , okşamak, konuşmak , oynamak vb gibi yapılan girişimler ile çocuk sevildiğini hissettirerek , onun için , psikososyal gelişim için bir teşvik oluşturmalıdır. Konuşma , etraf ile ilgilenme , sosyal ortamların gereklerini yerine getirme , insanlar ve yaşıtları ile ilgilenme , ihtiyaçlarını insanlara anlatma , insanlara duygusal yakınlık kurma ,cansız varlıklardan çok canlı varlıklar ile ilgilenme gibi bir çok psikososyal faktör çocuklarda bu iletişim ve etkileşim ortamında kendiliğinden meydana gelmeye başlar .
Bütün bunlardan bahsetmemizin nedeni , bizim meselemiz ile yakından ilgili olmasından dolayıdır. Çocuk cansız bir varlığın karşısında , duygusal ve sosyal uyarıdan mahrum , sevgiden ve bağlandığı kişiden uzak ,çocuğun konuşmasına , bakışına , gülümsemesine karşılık vermeyen , gönderdiği iletişim ve etkileşim mesajlarına cevap vermeyen, sert , soğuk bir cismin karşısında kaldığında ( ne kadar ses ve görüntü olursa olsun çocuk onları yorumlayacak ve kabul edecek durumda ve psikososyal seviyede değildir ) biraz önce saydığımız sosyalleşme ve bireyselleşme ve kendiliğinden gelişecek olan psikososyal yönlerin hepsi eksik veya yetersiz kalacaktır. Neden küçük çocuklar için bu biraz daha sıkıntılı bir durum ? çünkü çocuğun busosyal ve duygusal eksikliği telafi edeceği arkadaş ve sosyal ortamı , konuşmak veya vakit geçirmek için gideceği ikinci bir ortam ve bunu telafi edebilecek psikomotor ,psikososyal yeterlilik henüz gelişmemiştir ayrıca alternatif bir gelişim ortamı yoktur .
TV karşısında 0-3 yaş arasında aşırı miktarda kalan (günlük 1-2 saatin üzerinde ) çocuk , ailede ve özellikle de bakım veren kişide eşlik eden yukarıda saydığımız diğer etkenler de varsa , sosyal gelişim (duygusal etkileşim ve karşılık verme, sosyal ortamlara uyum , insanlar ile ilgilenme , onlara yakınlık gösterme , yaşıtlarına ilgi vb) , ve iletişim ( konuşma , anlamlı jest ve mimikler , heceleme , agulama , ses çıkarma , cümle kurma vb.) için gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu duruma yani iletişim ve etkileşim bozukluğuna yol açabilecek diğer nedenlerin olup olmadığı incelenmelidir. Bütün bu nedenlerden dolayı bebekler için sevgi ,duygusal ilgi ve birlikte geçirilecek vakit yerine çocuğun TV karşısında kalması son derece sakıncalıdır.
Bu dönemde uzun süre çok aşırı miktarda TV karşısında kalan çocuklarda başka hazırlayıcı nedenler yok ise , başka nedenler de eklenerek bazı psikiyatrik tablolar gelişebilir. Bu tür çocuklarda etrafa karşı ilgisizlik , seslenince bakmama , göz kontağı kurmama , insanlara ve yaşıtlarına ilgisizlik , onlarla duygusal ve sosyal iletişime geçmeme , kendi halinde olmaya çalışma , kendi etrafında dönme , sallanma , aşırı derecede cansız nesneler ile ilgilenme , konuşmama , cümle kurmama , iletişim ve etkileşimde problemler , duygusal olarak karşılık verememe vb. bir çok belirti görülebilir. Bu nedenle ane babaların özellikle bu yaş için TV izleme konusunda sınırlamalar ile birlikte durumu yönlendirmeleri , normal psikomotor ve psikososyal gelişim için uygun olur.
Aynı zamanda bu yaş içindeki bir bebek veya küçük çocuk ile hem anne hem babanın , mümkün olduğunca fazla vakit geçirme ,onunla oyun oynama , konuşma , sevdiğini belli etme , duygusal yakınlık gösterme , onun ile gezme , onun fiziksel bakımını ihmal etmeme , onun normal gelişim basamakları konusunda dikkatli olma , onun diğer çocuklar ile etkileşim ve iletişimine zemin hazırlama , sadece onun için belli zamanlar ayırma , ona masal anlatma vb. bir çok faaliyeti günlük hayat içerisinde yapmaları uygun olur.
4 -7 yaş çocuklar ve TV
Bu yaş grubunda çocuğun gelişimi ile ilgili önemli adımlar atılır. 0-3 yaş grubunda olduğu gibi çocuğun gelişimi bu dönemde de çok hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönemde anne baba , arkadaş ve sosyal çevre ile etkileşim ve iletişim belirgin olarak artmış ve artık erişkinlerle birlikte belirgin olarak uyum sağlanmıştır. Bu dönemde gerek dil gelişimi , gerek motor gelişim de önemli aşamalar kaydedilir. Bu dönemde çocukta ki etkilenmeler hayat boyu çocuk için çok önemli olmaktadır.
TV nin bu dönemde çok aşırı izlenmesi çocuğun dil ve sosyal gelişiminde bazı sıkıntıların ve eksikliklerin oluşmasına neden olabilir. Bu dönemde çocuklar TV de gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler gerek filmler de görülen görüntüler olduğu gibi algılanır. Çocuk bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışabilir. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Çocuk için bu dönemde şiddet içeren ve aşırı abartılı konulardan oluşan çizgi filmler oldukça sakıncalı olabilir. Bilinçaltı şiddet duygularının yerleşmesine neden olabilir . Aynı zamanda çocuğun bu dönemde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çocuklar oldukça aşırı etkilenebilir , bu durum onları akla gelen görüntüler ve düşünceler ile günlerce rahatsız edebilir. Ek olarak çocukta uyku bozukluğu , yalnız kalmak istmememe , korku ve endişe duyguları yerleşebilir ( klinik ortamda bunun örneklerini görmekteyiz ) . O nedenle anne babaların bu dönede izlenen programlara özellikle dikkat etmesi gerekir.
Çocuğun sosyalleşmesi , yakınları ile diyalog kurması , sosyal adaptasyonu , dil gelişimi ve buna benzer konular TV izleme ( aşırı miktarlarda ) ile eksik kalabilir. Bu yaşlardaki çocukların eğitici programlar harici özellikle şiddet içeren ve çocuklar için travmatik olacak görüntülerden uzak kalmaları uygun olur. Bu hazırlıksız karşılaşılan görüntüler onlarda bilinçaltı kaygı , gerilim , korku , şiddete eğilim gibi sıkıntılara yol açabilir. Amerika ve Avrupada uzmanlar küçük yaşlarda gösterilen şiddet davranışlarının önüne geçmek için çok büyük gayretler sarfetmekte ,özellikle son zamanlarda okullarda gösterilen şiddet olaylarından sonra meselenin öneminin daha da arttığı anlaşılmaktadır . Mühim olan ve yapılması daha basit olan şey çocukların ruh sağlığı bozulmadan koruyucu önlemlerin alınması gerekliliğidir.
Unutulmamalıdır ki çocukluk çağında görülen her görüntünün , duyulan her sesin , karşılaşılan her iyi ve kötü muamelenin muhakkak ileriki yıllarda bir yansıması olacaktır. Bu nedenle TV gibi iletişim araçları eğitim amaçlı olarak kullanılmalı , eğlence amaçlı ise belli sınırlarda kullanılmalıdır. Özellikle anne babalar, aile olarak birlikte izledikleri programlar konusunda oldukça seçici davranmalıdırlar . Bütün bunlara ek olarak , aşırı ve uygunsuz TV izleme durumunda , daha çok geç saatlerde izlenmesine müsade edilen programlar ile çocukların uyku ritmi bozulmakta , vakit ve motivasyon eksikliğinden dolayı çocukların oyunlar ve değişik aktiviteler ile kazanacakları motor beceriler yetersiz kalmakta , çocukların arkadaş ortamlarında kazanacakları sosyal adaptasyon yeteneği istenen seviyede olmamakta , ince motor becerilerin gelişimine ve anne babanın eğitimi için gerekli vakit azalmakta , bu yaş için gerekli olan fiziksel hareketlilik ile enerji atımı eksik kalmakta , TV nin çocuklar için bir miktar katkısı olsa bile genel olarak dil , sosyal ve motor gelişimde sıkıntılar gözlenmektedir. Bu durum eğer anne babanın çocuğu için yeterli vakit bulmasında sorun varsa , çocukta ek olarak psikiyatrik sıkıntılar varsa , çocuğun gelişimini destekleyecek diğer faktörler eksik ise daha da büyük sıkıntı olmaktadır.
7-12 yaş arası çocukların durumu
Bu dönemdeki çocuklar genelde ağır eğitim şartları içinde olan grubu oluşturmaktadır. Aynı zamanda TV nin eğitim amaçlı kullanımından daha fazla yararlanacak bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Yukarıda saydıklarımıza ek olarak bu yaş grubunda soyut düşünce yerleşmeye başlamış olmasının etkileri görülür. Çocuklar TV deki görüntülerden etrişkin düzeyinde etkilenmeye başlarlar. Yukarıda değindiğimiz gibi bu yaş grubunda da şiddet içeren , korku ve gerilime neden olan sahnelerin çocuğun gelişiminde problem oluşturacağını söylemek gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve sosyal adaptasyon üzerine etkileri 0-3 yaş ve 4-7 yaş grubundaki kadar negatif şekilde olmaz . Çocukların bu yaşlardan itibaren TV üzerinden kazanımları eğer iyi yönlendirilir ve seçici davranılırsa devam eder. Bu yaştaki çocukların ders ve okul saatleri de göz önüne alınarak TV izleme saatleri uygun bir şekilde sağlanmalıdır. TV izlemenin aşırılığı durumunda çocuğun sosyal aktivitelerinde , arkadaş ilişkilerinde , ders başarısında , sportif faaliyetlerinde , yaşa uygun becerilerin geliştirilmesinde sorunlar yaşanabilir.

SAYGI VE SEVGİNİN TOPLUM İÇİN ÖNEMİ

SAYGI VE SEVGİNİN TOPLUM İÇİN ÖNEMİ
Saygı ve sevgi insanlar arasında iyi bir bağ oluşmasını sağlar. Bu bağ sayesinde insanlar birbirleriyle iyi geçinirler.
Saygıyı ve sevgiyi insanlar çocuk yaşta öğrenir. Büyüdükçe de geliştirir bu yüzden çocukların eğitimi ailede başlar. Ailede bir çocuğa insanlara karşı saygı duyması öğretildiyse bu çocuk hayatı boyunca insanlara saygılı davranır. Fakat ailede çocuğa iyi bir eğitim verilmediyse bu çocuk hiçbir zaman insanlara saygılı davranmaz. Bu yüzden hem ailesinde hem de toplumda karışıklıklara sebep olur.
Aile içinde saygılı davranan bir çocuk toplumda da saygılı davranır. Toplumda saygı insanlar arasında barışı sağlar. İnsanlar birbirlerine saygı duyarsa birbirlerinin hakkında gözetir. Bu da insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasını sağlar. O toplum gelişir ve ilerler. Diğer toplumlarda daha üstün bir durum kazanır.
Toplumda saygı tek başına yeterli değildir. Saygının yanında insanlar birbirine sevgide duymalıdır. İnsanlar birbirlerini severse her zaman diğerlerine yardım etmek ister. Bu sayede birinin bir sıkıntısı olduğu zaman bütün toplum o kişiye yardım eder. O kişinin acısını paylaşır ve sıkıntısını azaltır.
Saygı ve sevgi farklı unsurlardır ama biri olmadan diğeri işe yaramaz. Saygı ve sevginin bir arada bulunduğu toplumlar uzun ömürlü olur ve hiçbir zaman kargaşa içine düşmez. O toplumda saygı ve sevgi ne zaman kayboldu ise o zaman o toplum çöker.
Bu yüzden bizde birbirimize saygılı davranmalıyız. Her zaman başkalarının sevincini ve acısını paylaşmalıyız. İnsanları sevmeli onları birbirinden ayırma malıyız.

Abdullah ATASORKUN
8/A 234